Hiçbir şeyin içinde duruyordu.. Işık hızında ilerledi ve parladı. Bir umuttu o, en temizinden. Onu sahiplenen birisinin hayallerinde duruyordu. Kendisinde ne bulduğunu bilmiyordu; ama birilerinin onu sahiplenmesi çok güzel bir şeydi.
Hızını alamadı. Büyüdü. O kadar büyüdü ki, artık bütün düşüncelere tepeden bakabiliyordu. Çok önemli görüyordu kendisini. Sahip, onu çok iyi beslemişti. Onu hep hayal ediyor olmalıydı ki, sürekli ilgi görüyordu. Bu hoşuna gitmişti.
Minicikti.. Ama bir o kadar büyüktü. Öyleydi ki, sahibine hiç durmadan güç veriyordu. Onun yapması gereken şeyleri, yapmasını sağlıyordu. Umuttu sadece o.. Ama bir o kadar da gerçek. Gerçek olamayacak kadar yalan.. Saf bir parıltıydı sanki.. Kendisini de hiç görmemişti ki.. Nereden bilirdi, nasıl bir şey olduğunu.. Nereden bilirdi, sahibine bu gücü veren kendisinin, nasıl bir şeye benzediğini..
Hayallerin verdiği rahatlıkla büyürken, bir kırılma sesi duydu. O kadar acı verici bir sesti ki, öleceğini sandı bir an. Neden sandı ki ? Ona bir şey olmamıştı. Evet, ona bir şey olmamıştı; fakat etrafındaki o güzel duvarlar bir bir yıkılmaya başladı. Nereye kaçacağını bilemedi. Sürekli güç verdiği sahibi onu aramaya çalışıyordu. Evet, biliyordu. Onu istiyordu; ama o üzerine yıkılan duvarlardan kalkamıyordu.
Evet, ölüyordu. Bitiyordu işte. Sona gelmişti. Bir umuttu o. Kim bilir, ne olmuştu da bir kırılmayla başlayan bu adaleti olmayan döngü, onu da vurmuştu. Nereden bilecekti ki, gerçeği.. Ama gerçek o değil miydi ? O zaman nasıl olurdu da, yalanlar gerçeğe bu kadar zarar verebilirdi ?
Bunları sormayı bıraktı. Artık düşünmeyi bıraktı. Ölüyordu. Evet..
Bunu hissedebiliyordu.
Hissediyordu.. Buna inanamadı. Kendisi gerçekti, evet öyleydi. Gerçek olduğuna inanmıştı. Ama sahip inanmayı reddettikten sonra, her şey yalan oldu. Gerçekliğinin içinde kaybolurken, hiçbir şey yapamadı.